9 Mart 2012 Cuma

Yönetmen:"Woody Allen", Film:"Midnight in Paris"

     Woody Allen'dan izleyeceğimiz son filmi 2000 sonrası izleyelim demiştik ki, yönetmenin gelişimini ve filmleri arasındaki anlatım farkını anlayabilmek adına, olmuşken son filmi olsun, kapanışımızın şanına yaraşsın dedik ve "Midnight in Paris"te karar kıldık (Bol resimli ve uzunca bir analiz olacak, zira durduramayacağım kendimi, affola :).
     Her zamanki gibi film künyesiyle başlayalım efendim;
Yönetmen: Woody Allen
Senaryo   : Woody Allen
Oyuncular: Owen Wilson, Rachel McAdams, Michael Sheen, Marion Cotillard.
Görüntü Yönetmeni: Darius Khondji
Uzun metrajlı film ABD , Tür: Komedi , Romantik
Süre: 100 dk Yapım yılı: 2011
Özet: Özet: Sonbaharda evlenecek olan Amerikalı nişanlı çift Gil ve Inez, Inez'in babasının iş gereği Paris'e gelmesini fırsat bilip, küçük bir tatil için bu gözde Avrupa şehrinin yolunu tutarlar. Başta her şey eğlence dolu bir Avrupa kentini gezmekten ibaretken, özellikle damat adayın Gil'in Paris caddelerinde gece yarısı yaşadığı gerçek üstü maceralar sadece onun değil tüm ailenin hayatını değiştirecektir... Zira bu genç adam, Paris’e büyük bir aşk beslemeye başlar ve edebiyatçı kimliği, tutkusu pekişir... Gil'in edebiyat dünyasında karşılaştığı yıldızları Marion Cotillard, Kathy Bates, Carla Bruni, Adrien Brody gibi zengin bir oyuncu kadrosu canlandırıyor. Eğer siz de edebiyat ve sanatseverseniz, Woody Allen tarzı komik dokunuşlarla bezenmiş bu filmde Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway, Salvador Dali gibi büyük isimlere de rastlamaktan büyük keyif alacaksınız... Künye buradan, daha detaylı künye olsaydı iyi olurdu diyenler için lütfen knock knock!.

        Lise yıllarında sıklıkla duyduğumuz "Şair burada kime sesleniyor?" cümlesini sanırım hepimiz hatırlıyoruzdur (ben hala merak ettiğim bir konuda bu kalıbı sıklıkla kullanırım :) Woody Allen "Midnight in Paris"te de şaşırtmıyor ve yine kendine sesleniyor. Öyle ki Owen Wilson'ı da kendisi gibi oynatıyor, Gil(Owen Wilson) Woody Allen gibi hareket ediyor, konuşuyor ve giyiniyor, hatta kusurlu yüz hatlarıyla biraz da onu andırıyor. Bununla birlikte Gil, geçmişe(nostalji)bağlılık ve entelektüelite gibi konularda oldukça romantik ve alıngan, tıpkı Woody Allen gibi. Şimdi yazarken anlıyorum da sanki Owen Wilson'u değil de, Woody Allen'ı görmüşüm ve öyle izlemişim filmi. Filmde arada kalmış, yazmaya çalıştığı roman için, manevi anlamda sürekli onay arayan ve beklediği onayı alamayacak olma ihtimalinin kaygısıyla romanını kimseye okutmayan Gil, kendisini ve hissettiklerini anlamaktan aciz, hayata ve kendi bakış açısına pek çok noktada zıt bir kadınla nişanlıdır. Nişanlısının ailesiyle birlikte geldiği Paris ise, Gil'in hayallerinin ve ihtiyacı olan nostaljinin tavan yaptığı şehirdir, öyle ki Gil, sık sık Paris'te yaşama isteğini nişanlısı Inez ile paylaşır, ancak Inez Amerika'da yaşama konusunda ısrarcıdır.

       '20'lerin  ihtişamlı (entelektüel anlamda) Paris'ine olan merakını, hayranlığını ve o dönemde Paris'te yaşama isteğini sıklıkla dile getiren Gil,  bir gece Paris sokaklarında dolaşırken, yoldan geçen bir arabanın içindeki kişiler, sokak merdiveninin önünde bekleyen Gil'e seslenerek onu kendileriyle gelmesi için ikna eder. Filmde Gil'i her gece yarısı aynı yerden alan farklı arabalar, 1920'lerin Paris'ine götürür ve Gil hayranı olduğu pek çok insanın bohem hayatına tanıklık etme ve onlarla tanışma fırsatı bulur. Yukarıda sağ alt resimde ünlü realist yazar Ernest Hemingway, Amerikalı modern edebiyatın öncüsü Gertrud Stein (ki, Picasso'nun eserlerinde, Stein'in kitaplarından etkilenip eserlerinde modernleşmeyi kullandığı iddia ediliyormuş) ve kahramanımız Gil'i görüyoruz. Gil, kitabını değerlendirmesi için Hemingway'den yardım ister ama Hemingway reddeder. Gil'e,  romanını değerlendirmesi için Gertrud Stein'in yardımcı olabileceğini, kendi kitapları için sadece Stein'e güvendiğini söyleyip, Gil'i Gertrud Stein ile tanıştırır. Bana göre filmin en önemli mesajlarından birini de yine, Gil'in yazdığı romanla ilgili kaygısını düşürmek için, Stein'in Gil'e ithafen söylediği şu cümleler veriyor: "Hepimiz ölümden korkuyor ve evrendeki yerimizi sorguluyoruz. Sanatçının görevi umutsuzluğa düşmek değil, bilakis varlığın boşluğunun panzehirini bulmak."

         Gertrud Stein'in evinde Pablo Picasso ile tanışan Gil, Picasso'nun sevgilisi olan ve modayla ilgilenen,  Adriana'yı (Marion Cotillard'ın pırıl pırıl Fransız tarzı yine enfes) da aynı zamanda tanır ve etkilenir. Adriana ise Belle Epoque döneminde (19.yy'ın başından, I. Dünya Savaşı'na kadar olan, sanatta güzelliğin ve deneyselciliğin hakim olduğu altın çağ) yaşamak isteyen ve Gil gibi nostaljiyi seven, zamanının kadını olmadığına inanan romantik bir kadındır. Bu arada filmde Pablo Picasso'nun tabloları üzerine yapılan konuşmalardan,  sanatınının inceden tiye alındığını da hissediyoruz (küçük burjuva perspektifi) ve Adriana'ya olan aşkının verilişi açısından, daha çok kadınlara olan zaafı üzerinden Picasso'nun değerlendirildiğini seziyoruz.


        Bu arada kişiliği konusunda tam da anlatıldığı gibi, sert mizaçlı, düşündüğü her neyse insanlarla anında paylaşan Ernest Hemingway, ölüm ve korkular gibi konularda son derece gerçekçi, kısa ve net cümleler sarf ediyor. Alkol, kadınlar ve boks ise Hemingway'in karakterini tamamlayan diğer özellikleri olarak filmde verilmiş. Öyle ki yine Hemingway'in yakın dostu olduğu bilinen İspanyol matodor, Juan Belmonte'yi bile bir ara görebiliyoruz. Hemingway ile ilgili bu verdiğim detaylar, filmde 1920'lerin tüm ünlü karakterleri için geçerli. Bu anlamda, Woody Allen'ın, tüm bu sanatçılarla ilgili, uğraştıkları sanat dışında, karakteristik özellikleri hakkında çok sıkı çalıştığı söylenebilir.


        Gelelim keyfime keyif katan, Gil'i resmen kıskanmama neden olan bölümlere. Saymakla bitirmeye çalışacağım, Gil'in karşılaştığı kişileri :). Gil'in ilk karşılaştığı kişiler, önemli edebiyatçılar, yukarıda sağ üst köşedeki karede görülen, Zelda ve Scott Fitzgerald çifti (Scott Fitzgerald'ın, E. Hemingway'in de yakın dostu olduğunu okumuştum). Filmde yazar çiftin inişli çıkışlı ilişkileri, Zelda Fitzgerald'ın nevrotik kişiliğinden kaynaklanan duygu durum değişikliklerinin, zaman zaman eşi S. Fitzgerald'ın yakın dostu Hemingway'le olan ilişkisini de etkilediğini hissediyoruz. Yukarıdaki karenin sol bölümünde bulunanlarsa, filmin en keyifli sohbetini yapan Luis Bunuel, Man Ray ve Salvador Dali. Adrien Brody'i, Dali rolünde gördüğümde ise "Ay!" diye bir tepki vermiştim, kısacık ama çok keyifli bir sahnesi var. Bu üç gerçeküstücünün, Dali'nin gergedan ve gözyaşı tablolarına yaptıkları göndermeler ve muhabbetleriyse tadından yenmiyor, pek leziz. T. S. Eliot (İngiliz Şair) ise Gil'in zamanda yolculuk yaptığı arabalardan birinde karşılaştığı kişi olarak bir sahnede karşımıza çıkıyor. Sağ alt resimde görülen karede, Adriana'nın yaşamak istediği Paris'in Belle Epoque döneminden, ünlü Fransız ressam, Henri de Toulouse-Lautrec'i görüyoruz. Ressam hakkında minik bir araştırma yapmıştım; esasında aristokrat olan Henri de Toulouse-Lautrec, fiziksel görüntüsü yüzünden, ait olduğu kesimden dışlanmış, bunun sonucunda da ressam, sıklıkla soluğu Moulin Rouje'da alırmış. Filmde Gil ve Adriana ile birlikte oturan ressam  Henri de Toulouse-Lautrec olduğu sahneye, daha sonra dönemin diğer ressamları Paul Gauguin(Van Gogh'un tek dostu) ve Edgar Degas da katılıyor ve böylece Belle Epoque döneminin ünlü ressamlarının buluştuğu nefis sahne ortaya çıkıyor.


      Filmde Gil'in geçmişe olan hayranlığının her dönem için geçerli olan bir duygu olduğunu ve nostaljinin şimdiki zamanı inkar yolu olduğunu kabul edişi de yine Belle Epoque döneminde tanıştığı ressam Edgar Degas sayesinde oluyor. Her dönemin yaşadığı dönemden tatminsiz ve umutsuz olduğunu, bir önceki döneme hayranlık duyduğunu ifade eden Degas, kendi dönemindeki gençlerin de hayal kurmaktan yoksun olduklarından yakınıyor, akabinde Gil'in kafasındaki ampul yanıyor ve kendiyle ilgili ihtiyacı olan farkındalığı kazanıyor. Bu noktada filmin, ana temasına hizmet eden alt başlıkları; aidiyet, nostalji, geçmişe bağlılık, modernizm ve ait olduğu zamanda sıkışmak olarak sıralanabilir.

     Görülen bu son iki kareyi de, Gil'in kendi gerçeğini kabul ettiğine, sonunda kendini gerçekleştirdiğine ve Paris'le bütünleştiğine ithafen seçtim. Bu arada bir de ona girersem, ucunu kaçırırım, toparlayamam dediğim, Paris görüntüleri var ki, kusursuz uzun planlardan oluşuyor, betimlemede zayıfımdır, izlenmeli diyorum. Ayrıca filmin genel rengini çok sevmekle birlikte, bahsi geçen dönemlerdeki renk değişimleriyse pek hoştu. Filmin, Carla Bruni'dir, oyuncuların çoğu Amerikalıdır vs. vs. gibi sadece Woody Allen'ın, Woody Allen olmasından mütevellit, filme yerleştirilen eleştirilebilecek detayları da yok değil. İlerleyen zamanlarda belki yeri geldiğinde bahsederim.
     Diğer bir detaysa kendimle ilgili, Gil karakteri dışında bu filmde karakterlerin kişilik özelliklerine çok girmedim, çünkü filmin "nostalji inkardır" olarak özetlenebilecek özgün fikri, fazlasıyla ilgimi çektiğinden filmde geçen sanatçıları anlatmak için biraz didaktik davrandım bu postta, affola. 

      Son bir detay da filmin afişinden gelsin, Vincent Van Gogh'un 1889'da Güney Fransa'da yaptığı  ve gece göğünü resmettiği "Starry Night" tablosunun gökyüzü bölümü filmin afişinde de kullanılmış. O dönemde halüsinasyonları ve depresyonu nedeniyle  akıl hastanesinde tedavi gören ve yakın arkadaşı Paul Gauguin  ile sık sık ateşli tartışmalar yaşayan Van Gogh'un, bu tabloyu o tartışmalardan birinin sonunda yaptığı da tabloyla ilgili dolaşan söylentiler arasında yer alıyor.

   Woody Allen'ın üç döneminden (70'ler, 80'ler ve 2010lardan), ustaya saygı babında yayınladığım postlarımın sonuncusu "Midnight in Paris" idi. Okuyanlar bilirler, sanırım ben Woody Allen'ı yazmaktan inanılmaz keyif aldım. Sabırla okuduğunuz için teşekkürler ve pek tabii keyifli seyirler. Sıklıkla görüşmek üzere... 

     Bitirirken Vanessa Paradis'ten gelsin o vakit: I Love Paris :)




21 yorum:

Serdar Durdu dedi ki...

Midnight ın Paris hakkında bu yıl o kadar çok yazı okudum ama itiraf edeyim sizinki kadar ayrıntılısını okumadım. Filmin resmen röntgenini çekmişsiniz. Midnight in Paris, Woody Allen'ı pek tanımayan yeni kuşak seyircinin ustayı tanıyıp sevmesine vesile olduğu için de ayrıca bir önem taşıyor :)

Unknown dedi ki...

Gerçekten mi? Çok teşekkür ederim, iyi hissetim :)
W. Allen'ın yeni kuşağı kucaklayan filmi olduğu fikrine de kesinlikle katılıyorum, tekrar teşekkürler

AslıASLI dedi ki...

Hep söylüyorum ya? bu kadar zengin, bu kadar açıklayıcı film anlatmanızı çok seviyorum.

Woody Allen'in yeni izlediğim filmlerinden biri, çokta yeni değil tabi :)

Owen Wilson'ı çok beğenirim ama nedense bu filmde keşke olmasaydı dedim. Oturtamadım bir yere.

Ama Adrien Brody çok iyiydi..

Çok tskler..

Unknown dedi ki...

Aslı, çok teşekkür ederim! Açık söylemek gerekirse filmde geçen bazı sanatçıları isim olarak bilsem de, hikayelerini pek bilmiyordum ve post için kasıp, araştırdım, bu yüzden biraz vakit kaybettim ama değdi.
Evet O. Wilson pek beklentiyi karşılamadı, sanırım Woody Allen'dan kaynaklanıyor. Wilson'un yerine kendisi oynasaydı, yadırgamazdık sanırım, zira hali hazırda Owen Wilson W. Allen gibi hareket ediyo film boyunca :)

Katkın için Tekrar teşekkürler...

özge bayrak dedi ki...

ecoş, ben de bu filmi merak ediyordum, pek güzel olduuuu beybi, artık ne zaman izlerim bilemem ama şart oldu. malum batu'şun azıtmaları bu dönem tavan :)
öptüm.

Unknown dedi ki...

Özge'm, bir şekilde Batu oğlandan vakit bulup, fazladan 1,5 saatin olduğunda izle mutlaka, eminim sana harika fikirler verecektir, yaratıcılığına katkısı olacağından eminim, fashion & vintage falan sağlam çağrışımlar var filmde ne de olsa :)

Orhun Gençosmanoğlu dedi ki...

Mükemmel filmin mükemmel yazısı olmuş. Yılın en iyi filmiydi bence ve bu filmle ilgili bu kadar detaylı bir yazı okumak çok keyifliyi. Ellerine sağlık :)

Unknown dedi ki...

Orhun, Çok Teşekkür ederim... Biraz mesai harcadım ama fikri kıymetli kişilerden böyle yorumlar geldikçe değdiğini anlıyorum, eksik olma :) ne derler bilirsin; Sürç-i Lisan ettiysem affola :)

Orhun Gençosmanoğlu dedi ki...

Her yazını keyifle takip ediyorum. İnternette iyiden iyiye görsel ve kısa yazılardan oluşan paylaşımların ön plana çıktığı şu günlerde uzuuuun uzuuuun yazan bloggerlar oldukça kıymetli görünüyor gözüme :)

Unknown dedi ki...

Eyvallah ya, eksik olma, çok teşekkürler! Ne denir bilemedim şimdi, iyi hissettim, görüşmek üzere :)

Zihnin Arka Sokakları dedi ki...

Tek kelimeyle harika bir filmdi. İzlerken zevkten ölüp ölüp dirildim diyebilirim. Fitzgerald'ları ve sanatın altın çağı kabul edilen 1920'lerin Paris'ini görmek beni fevkalade mutlu etti. Böylesine mükemmel bir filme de böylesi güzel bir inceleme yazısı yaraşırdı zaten. Elinize sağlık.

Unknown dedi ki...

hos geldiniz! kesinlikle katiliyorum, Woody Allen hepimizin nostalji damarina oyle bir basti ki, bu konudaki tum zaafimiz meydana cikti... ben de filmden buyuk keyif alanlardanim, epey ugrastim ama bu film daha kisa yazilamazdi, sabirla okudugunuz icin tesekkurler

Serdar Durdu dedi ki...

rica ederim biz teşekkür ederiz :)

Aciman'ın Sanat Güncesi dedi ki...

bayıldım siteye bayıldım.

benimkinide incelerseniz , cok az sanat blogu var cunku

sevgiler
http://acimaninsanatguncesi.blogspot.com/

Unknown dedi ki...

ne kadar sevindim anlatamam, çok incesiniz, teşekkür ederim... Hemen blogunuza bakıyorum.

sıklıkla görüşmek üzere :)

alkım doğan dedi ki...

yine çok keyifle okudum. filmi bir an önce izlemem lazım:) belki izledikten sonra ben de izlenimlerimi yazar tekrar burada. sevgiler.

Unknown dedi ki...

Alkım, çok teşekkür ederim. İzledikten sonra paylaşırsan çok mutlu olurum. Çünkü ben bu postta kişisel etkisine çok girmedim filmin, senaryosu farklı olduğu için hep senaryo üzerinden gittim :)
Tekrar teşekkürler ve benden de sevgiler...

Unknown dedi ki...

kitabı okuyamamıştım ama filmi izledim ve büyük zevk aldım izlerken. filmi izlemiş olmama rağmen yazını okurkende çok mutlu oldum filmi tekrar hatırlayınca. parise aşık oldum tam anlamıyla:) bloğunuz çok güzel. tebrikler.

Bu da benimki http://kursunkaleminkemirilmisucu.blogspot.com/

Unknown dedi ki...

Filmde anlatilmak istenen herseyi en ince detayina kadar ozetlemişsiniz.
Tesekkurler zamanda yolculugunuz icin.
Svg

Unknown dedi ki...

http://trane46.blogspot.com.tr/2012/04/athanasia.html?showComment=1398259919437#c5629930787964235317

Unknown dedi ki...

çok guzel olmuş çift oluklu koli karton koli
kraft koli köpük koli
ev taşıma kolisi silindir kutu
kilitli torbalar baloncuklu zarflar
banlonlu naylon balonlu torbalar
çift taraflı bantlar kağıt bantlar
koli bantları çift oluklu koli
kilitli kutu pizza kutusu
şeffaf ayakkabı kutusu tek oluklu koli
tek oluklu koli çift oluklu koli
toptan sıvı deterjan toptan toz deterjan
toptan kağıt havlu toptan tuvalet kağıdı
toptan çöp konteynırı toptan karton bardak
toptan kağıt bant toptan ambalaj kağıdı
tost kağıdı toptan aleminyum kase
toptan köpük tabak toptan karton çorba kasesi
toptan büyük karton bardak toptan dispenser havlu
diversey taski deterjan toptan kağıt havlu makinesi
toptan çöp torbası toptan dökme poşet
toptan hışır poşet toptan pat pat naylon
toptan muayene eldiveni toptan nemli mop
toptan oda kokusu toptan ofis kovası
krom çöp kovası toptan makine havlusu

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...