14 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Stanley Kubrick 3'lemesi

      Sinema grubuyla seçip izlediğimiz üç Stanley Kubrik filminden -ayarını nasıl tutturacağımı bilemesem de- çok derinleşmeden bahsetmek istiyorum. Kubrick 80'leri atlayıp (Kubrick'in 1980 yapımı "Shining" filmini sinema grubunun ilk turunda izlemiştik.) kronolojik sırayla izlediğimiz kalan 3 filmi şöyle;
    * 90'lardan 1999 yapımı Tom Cruise ve Nicole Kidman'ın baş rollerini paylaştığı "Eyes Wide Shut"; 
     * 70'lerden 1971 yapımı baş rolde Malcolm MacDowell'i izlediğimiz "A Clockwork Orange";
     * 60'lardan 1968 yapımı "2001: A Space Odyssey"
    Esasında üç film de bir postta es geçilmeyecek değerde pek tabii ama daha önce de dediğim gibi, Kubrick ayrı bir durum ve beni üzerine düşünürken oldukça yıpratıyor. Hoşgörünüz bu noktada benim için kıymetlidir :)

İlk filmimiz "Eyes Wide Shut (Gözü Tamamen Kapalı)" oldu:
Her zaman ki gibi kısa bir künye ile başlayalım: 
Vizyon Tarihi: 22 Ekim 1999
Yönetmen: Stanley Kubrick
Senaryo: Fraderick Raphael
Oyuncular: Tom Cruise, Nicole Kidman, Sydney Pollack
Görüntü Yönetmeni: Larry Smith
Orjinal Adı: Eyes Wide Shut
Uzun Metrajlı Film: İngiltere Tür: Dram
Süre: 159 Yapım Yılı: 1998
   Özetle ; Dr. William Harford ve karısı Alice uzun zamandır mutlu bir evlilik sürmektedirler. Fakat partiye gittikleri bir gecenin sonrasında William, bazı kadın hastalarının kendisiyle ilişkiye girmek istediklerini söyleyerek karısını oldukça kışkırtır. O da bir zamanlar karşılaştığı bir ordu çalışanıyla ilgili sexüel fantazilerini anlatır ve William'dan da kendi fantazilerini anlatmak konusunda dürüst olmasını ister. Bu William'ı çok üzer. Karısı ile ordu komutanın sevişirkenki görüntüsü aklından bir türlü çıkmaz. Bu onda seksüel bir ilişki yaşama takıntısı yaratır. Bir gece sokakta eski bir hastasının kızıyla karşılaşır. Üvey babası gibi gözüken adam kızını pazarlamaktadır. Daha sonra sokaktan geçen gençler tarafından hakarete uğrar. Başka biri onu evine götürür ve evde genç bir fahişeyle eğlenen adamları görür. Başka bir gece, Nick Nightingale adındaki bir arkadaşının piyano çaldığı gece kulübüne gittiğinde ise gizli bir seks grubunun var olduğunu öğrenir ve onların toplantılarına katılmaya karar verir ancak bu kararı, ilerde hayatını, kendisine saygısını ve evliliğini tehdit edecektir. Bilgiler buradan, ama yetmez derseniz daha detaylı bilgi için lütfen knock knock! 


     Arthur Schnitzler'in aynı adlı romanından uyarlanan filmin barındırdığı tematik detaylara kabaca göz atmak gerekirse; ahlaki çöküş, aile içi uyumsuzluk, erotizm, kadın-erkek ilişkileri, evlilik ve beklentiler gibi başlıklar açılabilir. Filmin psikoanalitik  detayları ise kabus ve rüyalar, sadakat, cinsellik, ayin, gizli cemaat, takıntı, paranoya, kıskançlık, narsizm, itiraf beklentisi ve acı çekme arzusu başlıkları altında toplanabilir. Temelde cinsellik ve psikanalizin iç içe geçtiği filmin William(Tom Cruise)'ın rüyalarından gövde bulması, oldukça iyi araştırılmış bir psikanalitik çerçeveye yerleştirilmesi açısından etkileyici. Filmin son repliğinin de Nicole Kidman'ın ağzından çıkan "Fuck" kelimesi oluşu da yine bu amaca fazlasıyla hizmet ediyor.

     Metaforların (gözlük, ayna, maske vb. )yoğun ve akıllıca kullanımı, filmi içselleştirmek ve kişisel etkisini artırmak açısından oldukça işe yaramış görünüyor. Örnek olarak Alice(Nicole Kidman)'ın ilgili anne rolünden(anneyken hep gözlüklü), kocasıyla paylaştığı bağımlılık haline ve seksi kadına dönüşümüne paralel takıp çıkardığı gözlükleri verilebilir diye düşünüyorum. 
    Görsel olan her şeye hizmet eden Kubrick obsesyonunu yoğun ve ziyadesiyle kusursuz olarak seyrettiğimiz filmin, ayin benzeri sahneleri ise mükemmelin bir tık ötesinde. Filmle ilgili ortaya atılmış onlarca sav var, pek tabii hiç birine girmemeyi yerinde buluyorum :) Ancak yine de pek çok yönüyle seyirciyi zorlayan, rahatsız edici bir film esasında. 

İkinci Film "A Clockwork Orange(Otomatik Portakal)" oldu.
Hemen künyeye göz gezdirelim;
Yönetmen: Stanley Kubrick 
Görüntü Yönetmeni: John Alcott
Orijinal adı: A Clockwork Orange 
uzun metrajlı film İngiltere , ABD .  Tür: Bilimkurgu , Dram , Gerilim 
Süre: 136 dk Yapım yılı: 1971

Özetle; Geleceğin Britanya’sında gençlerden oluşan bir çete her gece savunmasız insanlara saldırmakta, dövmekte ve tecavüz etmektedirler. Gençlerden biri çeteyle zıtlaşınca onu gruptan atıp polisin yakalamasını sağlarlar. Cezasını azaltmak için kendisine bir tür beyin yıkama sayılacak bir terapi yapılmasını kabul eden Alex, dışarı çıktığında artık şiddetten nefret etmektedir ama geçmişi onu rahat bırakmaz...Büyük usta Stanley Kubrick’in bu filmi, 1972 yılında en iyi film, yönetim, kurgu ve senaryo uyarlaması dallarında Oscar’a aday olmuş ancak altın heykele ulaşamamıştı.   Daha detaylı bilgi için lütfen knock knock!

       İzlediğimiz kadarıyla 90'lı yıllar düşünülerek oluşturulmuş post-mordern mekanlar ve dekorlar, hayranlık uyandırırken sık sık "durdur" tuşuna basıp uzun uzun inceleme hissi yarattı. Filmin sosyoloji ve psikoloji ana başlıklarına hizmet eden alt başlıkları ise; aşırı şiddet, asosyal, çete, cezalandırıcılık, tecavüz, hiyerarşi, intihar, işkence, psikolojik işkence, otorite, parçalanmış aile, ötekileştirme, nihilizm, modernizm, suç, sosyopatlık ve koşullanma olarak sıralanabilir.


     Açıkçası yıllardır süre gelen, şiddeti estetize ettiği yönündeki eleştirilere rağmen, film bende siyasal anlamda oldukça derin bir etki yarattı.  Başlarda Alex (Malcolm McDowell) ve çetesinin, şiddet ve tecavüz dolu sahneleri, insanı filmi izlerken oturduğu koltukta huzursuzluktan kıvrandırsa da, sonraları Alex'in yaşadığı devlet eliyle şiddet durumu ve Alex'in kendini koruyamayacak duruma gelmesi Alex'in de insan olduğunu anlatmak için sanki tavayla biri kafamıza vuruyor hissiyatı uyandırıyor. Klasik Hollywood zihniyetiyle Alex değişsin, karakter dönüşsün diye beklerken, filmin ikinci yarısından sonra beklentiye ters köşe yapan Kubrick'in anlatım dili sayesinde bambaşka bir tarafta yerimizi alıyoruz. Devletin şiddeti engelleme  yolunda gerçekleştirdiği girişimin bir kez daha başarısızlıkla sonuçlandığını ve sistemin çuvalladığını görmüş oluyoruz.  
       Yine fana fikre hizmet eden, müthiş Kubrick göndermeleriyle (Beethowen Eserleri, süt, heykelcikler, mekan-dekor vb) dolu filmin, felsefi, merak uyandırıcı, düşündürücü ve fazlasıyla kafa bulandırıcı mesajları, kendi kulvarındakilerle karşılaştırılamayacak kadar özgün oluşu ve faşist rejime bambaşka bir perspektiften bakması, filmin en kıymetli taraflarını kabaca özetleyebilir diye düşünüyorum.          

Üçüncü ve son film "2001: A. Space Odyssey (2001Uzay Macerası)" oldu.
Yönetmen: Stanley Kubrick  
Senaryo  : Stanley Kubrick, Arthur C. Clarke
Orijinal adı: 2001 : A Space Odyssey
Uzun metrajlı film İngiltere , ABD . Tür: Bilimkurgu
Süre: 139 dk Yapım yılı: 1968

Özetle; İnsanlığın şafağında Afrika çölünde bir grup primat kavga etmektedir. Aniden beliren siyah bir taş bu maymun insanlardan birini esrarengiz bir şekilde etkileyerek bir kemiği silah olarak kullanmasını sağlar: İnsanın ataları ilk aleti bulunmuştur.2001’de, bir önceki sahneden 4 milyon yıl sonra, bir uzay gemisi aydan gelen esrarengiz sinyallerin ardında aynı siyah taşı keşfeder. Hem de ay yüzeyinde. Sinyaller Jupiter’e gitmektedir. On sekiz ay sonra Discovery’nin güvertesinde, astronotlar David Bowman ve Frank Poole Jupiter’in gölgesine doğru yola çıkmışlardır. Uzay gemisinde HAL 9000 adında, yapay zekaya sahip, dünyanın en gelişmiş bilgisayarı bulunmaktadır. Ve hiç kuşkusuz, bu sonuncunun, kendi planları vardır... Arthur C. Clarke’ın bir kısa hikayesinden yola çıkılarak geliştirilmiş olan bu film çoğu kişi tarafından başyapıt mertebesine oturtulurken kimileri tarafından da hiç sevilmemiştir. 2001’in birçoğu dini olan sayısız alt metni içerdiği açıktır. Kubrick’in kendisi, yaşadığı süre boyunca insanların kafasının karışık olmasını istediğinden soru işaretlerinin hiç birini aydınlatmamıştır. Filmlerde karşılaştığımız bilgisayarlar arasında belki de en ünlüsü olan HAL bu eserde en önemli rolü üstlenen 'canlı'dır. Filmin Ay’daki sahneleri tasvir eden çekimleri bir yıldan uzun sürede ve henüz insanoğlu ayak basmadan önce tamamlanmıştır. Neil Amstrong’un seyahati sonrası Kubrick’in en ince detaya kadar -henüz açıklanmamış- gerçeklere bağlı kaldığı şaşırtıcı bir biçimde göze çarpar. 2001 kuşkusuz, insanı hayvanlardan ayıran en büyük adımın 'zeka'nın ortaya çıkması olarak tanımlar ve binlercesinin yanısıra şu soruyu sorar: bir sonraki ayrım noktası ne? Evrimin bir sonraki basamağı hangisi? İlkini başlatan dış bir güç müydü? Eğer öyleyse bu kez bizi ne bekliyor. Bilgiler beyazperde den. Daha detaylı künye içinse lütfen knock knock!

       Açık olmak gerekirse Kubrick üçlememiz içerisinde en çok etkilendiğim film olmakla beraber, varoluşu ve içinde bulunduğumuz yaşamsal döngüyü acımasızca sorgulatan bir film olduğunu söyleyebilirim. Birbirleriyle huzur içerisinde yaşayan maymun-insanların yok etmeyi ve üstün olmayı öğrenişini, hayatta kalabilmek adına diğerlerine zarar vermek için keşfettiği kemik parçasını havaya savurduğu sahne hem filmin, hem de kulvarındaki pek çok film içinden seçilebilecek en güzel geçiş sahnelerinden biri.

     Filmin varoluşu sorgulamasında en büyük sınama aracı olarak kullanılan monolit, her bir geçişte tedirgin edici bir karakter gibi karşımızda aniden beliriveriyor. Bu noktada filmde ele alınan bir kaç önemli başlıktan bahsetmek gerekirse bunlar; evrim, insan-makine ilişkisi, bilgisayara karşı insan, klostrofobi, karantina, metafizik, mistisizm, teknofobi ve yapay zeka olarak sıralanabilir. 

   İnsanın korkunç gibi görünse de, aslında ne kadar aciz bir varlık olduğuna kanıt  olarak gösterilebilecek, filmdeki en "canlı" oyuncu esasında bilgisayar HALL 9000 . Filmin üçüncü bölümü diyebileceğimiz kısımda, insanoğlu Jüpiter'e olan yolculuğunda HALL'a karşı koymak zorunda kalıyor. Çünkü bilgisayar yaratıcısına başkaldırıyor ve gemiyi ele geçirmeye çalışıyor. İnsanoğlu bilgisayara olan savaşından hatrı sayılır bir kayıp ile çıkarak Jüpitere ulaşsa da, bu kez sonsuz boşlukta monolitle birlikte yalnız başına kalıyor. Esasında bu önemli detay kabaca, film boyunca bu da nesi dedirten monolitin, uzayda öylesine süzülmekte ve özünün insanla bir olduğu şeklinde açıklanabilir. Filmin son bölümünde insanın zaman kavramından nasıl soyutlandığını görüyoruz ki zaten bunun olmayışı da insanın birden yaşlanmasına neden oluyor. Filmin bitimi ise herkes için ayrı bir muamma... 


    Film ilk sahnedeki maymun insandan son bölümdeki Jüpiter sahnelerine kadar "Bu bir Kubrick filmidir." dedirtiyor. Filmdeki uzay gemilerinin boşluktaki süzülüşlerinde (ki bu bazen sabretmesi güç bi deneme olarak algılanabilir, zira bu sahneler oldukça uzun sürüyor) mekanik müzik yerine tercih edilmiş klasik müzikler muazzam ve bu sahneler bir sonraki sahnelere sağlam hazırlık yapılıyor fikri uyandırıyor. Filmde asıl gerginliği yaratanın ve varoluşu sorgulayışın ironisi olarak düşünülebilecek detayın ise her türlü sesten izole olarak işittiğimiz nefes sesleri olduğunu söyleyebiliriz. 

  Etkileyici sahnelerle paralel işittiğimiz nefes sesleri, kişisel olarak benim de oldukça gerilmeme neden olan kısımlardı. Uzayın sessizliği ve gemi içinde belirli bir hızda dönüp yer çekimi oluşturan tekerleğin kusursuz kullanılması yine Kubrick mükemmelliyetçiliğinin altını çiziyor. 
    Mutlaka farkedilmiştir ama ekleden edemeyeceğim, üç filmin hem rahatsız edici hem de üzerine düşünmeden geçmemize izin vermeyecek en büyük ortak noktası  "göz"ün kullanımı. Hatta ilk iki filmin afişinde de göze sokuluyor bu detay. "Eyes Wide Shut"ın afişinde Nicole Kidman'ın aynaya yansıyan gözü ve "A Clockwork Orange"ın afişinde Alex'in(Malcolm McDowowell) bileğindeki göz, ki aynı zamanda filmde öne çıkarılmış Alex'in gözü ve işkence sahneleri; ile "2001: A Space Odyssey"de bilgisayar HALL'ın her şeyi kontrol ettiği kırmızı gözü, Kubrick'in göndermeleri arasında en kıymetlilerinden biri olarak düşünülebilir.
   Bitirirken 2001: Space Odyssey için hazırlanan açıklayıcı bir site var, kaçırılan ya da anlamsız bulunan en önemli detayların zihinlerde netleştirilmesi açısından güzel hazırlanmış diye düşünüyorum. İlgilenenler buradan bir göz atabilir.
      
Önemli Not: Bu arada filmi izlerken bir dünya not almıştım, en kısa zamanda onları da ekleyeceğim. Filmle ilgili henüz hissettiklerim tazeyken, üzerine düşünülerek alınmış notlardı ve burada paylaşmamak haksızlık olur diye düşünüyorum. Sıklıkla görüşmek üzere, şimdilik çaw!

7 yorum:

Melange dedi ki...

clockwork orange..daha gecen gün bu filmi konusuyorduk, bir daha seyretmeli diyordum.. benim icin kesinlikle bir kult filmdir..

Unknown dedi ki...

aynı fikri paylaşıyorum Melange, içinde bulunduğumuz çapraşıklığı dönem dönem dile getirmek istediğimiz zamanlarda, bu film mükemmel bir referans, kusursuz bir öngörü esasında. Her yaşta farklı hissettirecek ve farklı şeyleri sorgulatacak bir başyapıt "a clockwork orange".

deeptone dedi ki...

full metal jacket'den sonra speys odise gelir benim için. bu space odiseyi çok çalıştım. çok düşündüm üzerinde. politika tartışmaları var bu filmle ilgili. sonra da otomatik portakal şeysi geliyor bence yani. eyes wide shut sevmem.
:)

Unknown dedi ki...

eyes wide shut konusunda aynı fikirdeyim, çok yorucu ve kötü hissettiren bir film, bilinçaltını olabildiğince bilince çekmek için Kubrick resmen kendini yırtmış, illuminatiye dalmış vs vs vs.!
full metal jacket'ı çok yıllar önce izlemiştim, tekrar izleyeceğim en kısa zamanda, bir şeyler söylemek için biraz daha kendime güvenmem lazım. Clockwork orange psikososyal anlamda çok ciddi yüzleştirmeler yapıyor, kendine şaşırıyorsun.
Aynen ben de 2001 hakkında çok yoğunlaştım, sanırım onun için şimdilik Space odysssey bende birincilik tahtında :)
nefis yorumlarına teşekkürler Deeptone :)

Serdar Durdu dedi ki...

Stanley Kubrick en sevdiğim yönetmendir. Çok iyi bir değerlendirme olmuş bu :)2001: A Space Odyssey zaten hayatımın filmidir. A Clockwork Orange da öyle denilebilir. Eyes Wide Shut ise Kubrick'in ölümüne sebebiyet veren filmdir. Öldürüldüğünü düşünüyorum.

Unknown dedi ki...

Eyes Wide Shut evet Kubrick'in mahvına sebep film diye değerlendiriliyor malesef... Clockwork Orange için ise kesinlikle izlediğim en iyi uyarlama diyebilirim, mükemmeldir. Ama benim için Kubrick kesinlikle 2001'dir. Bir de hala nasıl çekildiği bilinmeyen efsane sahnelerini her izleyişimde aynı şaşkınlığı yaşarım. Hem felsefik yönden hem de sinema tarihi açısından eşsiz bir yapıt olduğunu düşünüyorum... İlginize teşekkürler, sıklıkla görüşmek üzere...

Unknown dedi ki...

gözleri tamamen kapalı güzeldi. hele otomatik portakal bayılmıştım. 3 kere izledim onu ben :D gerçekten eşsiz filmler.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...